RÖPORTAJ: MÜJGAN KULLE
İzmir'in sanat dünyasına kazandırdığı genç bir isim Şükran Ovalı... Ovalı, sıcaklığı, güler yüzlülüğü ve alçak gönüllülüğü ile dikkat çekiyor. Güzelliği kadar zekasıyla da tanınan genç oyuncu, bu güne kadar birçok dizi ve sinema projesine imza attı. Ama asıl yükselişini 7'den 70'e herkesin ilgi ile izlediği "Bez Bebek" dizisi ile yaptı. Şükran Oval ile keyifli ve içten bir söyleşi yaptık:

- İzmir'in senin için öneminden başlayalım...
Eşrefpaşa'da doğdum ben. Göztepe'de okudum ve bu iki kültür arasında sıkışıp kaldığımda çok hikayeler biriktirdim, çok güzel dönüşümler kazandım... İzmir insanı, yargılamadan önce kendini savunma iznini verir karşısındakine. İzmir'de yabancılık hissetmezsin, herkes birbirini tanır, tanımasa bile ortak tanıdık mutlaka çıkar. İzmir'in hayatımdaki yeri inan anlatmakla bitmez.
- En çok nesini seviyorsun?
"Tam 35 mi, 35 buçuk mu bilmem ama burası İzmir ve sayının hiç önemi yok"... Bunu ortaokula defterimden aktardım size. Sıcak yer İzmir. İnsanıyla, ilişkileriyle açık bir yer. Çoğunluğu gençlerden oluşan nüfusu yeniliklere açık, enerjisi, komşulukları, her şeyi olumlu...
SADIK ŞEHİR
- İzmirli olmak ayrıcalık mı sence de?
Kesinlikle öyle... Dünyaya bir kere daha gelsem yine İzmirli olmak isterim. Havasını teneffüs etmiş olmam bana ve oyunculuğuma çok şey kattı... Her yerde başka kültürü var. Sanata sadık. Sadece güzel kızlarıyla meşhur, denilip es geçilecek bir şehir değil bana göre. İnsanlarının yardımsever, akıllı, niyetlerin iyi ve tartışılmaz yetenekli olmalarında denizin ve havasının büyük etkisi var. Ve iletişimleri açık olmaları, erken öğrenmelerine sebep olduğu gibi pozitif bir kimlik kazanmalarını da destekliyor.
ÖZLEM BÜYÜK
- Ne zamandır İstanbul'dasın...
18 yaşındaydım İstanbul'a geldiğimde. Çok pozitiftim. Çantalarını sıkı sıkıya tutan insanlar, sürekli koşuşturmaca, kimse çok şaşırmıyor etrafta olan bitene. Hiç unutmam, dolmuşa binerken "Günaydın" demiştim ve bütün herkes dönüp bakmıştı, çok garip bir şey demişim gibi... 23 yaşındayım şimdi. 6 yıldır burada yaşıyorum ve anlıyorum, hak veriyorum... "Köy" dedikleri İzmir, varsın köy kalsın. İstanbul'un çoğu kişiye armağan (!) ettiği panik atağa yakalanmaktan ya da stres yumağı haline gelmekten çok daha iyidir köy olmak. Ama bu şehri bırakamama durumun da var tabii! Fatih Sultan Mehmet'e dua etmeden geçemiyorum köprüden. Çok güzel mimarisi olan bir yer İstanbul, bir de kıymet bilsek...
- İzmir'i özlüyorsundur.
Hem de nasıl...
- En çok nesini?
Boyozunu...(gülüyor) Karşıyaka sahilinde yürümeyi, dayanamayıp üstüne kumru yemeyi, Göztepe sahilinde çay içmeyi, Alsancak'ta alışveriş sonrası kahve ve cheescake yemeyi, Kıbrıs Şehitleri'nde yürürken arkadaşlarımla sohbet etmeyi... Ya, İzmir'i işte...

OYUNCULUK SERÜVENİ
- Bu güne kadar birçok projede yer aldın. İçimdeki Yabancı, Vazgeç Gönlüm, Ezo Gelin, Pars: Kiraz Operasyonu ve en son Bez Bebek... Ama baştan başla, oyunculuk ne zaman aklını çaldı?
İlkokulda... İlkokul hocam Şakire Uğurlu keşfetmişti beni daha birinci sınıfta!
- Nasıl?
Bir gün onu sınıfça kızdırdık. Ben de "Hocam size bir oyun oynayacağım" dedim. "Meriy" diye bir karakter yaratmıştım. Hizmetçi Meriy... "Oynayabilir miyim" dedim ve sınıfın karşısına çıktım. Herkes çok gergindi. Gerginliği dağıtmak için gösterdiğim çırpınış, kahkahalarla noktalanınca, haftada bir, ders sonuna yaklaşırken yeşil tahtanın önünde buldum kendimi.
- Ya sonra?
Sonra, okul oyunları ile ortaokulda başladım konservatuar diye direnmeye... Lisede, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin öğrencilerini 4 yıl bedava okuttuğunu öğrenince kararımı verdim. Liseyi bitirirken gömleğime anı diye yazılan yazı "Sen gideceksin İstanbul'a, seni göremeyeceğiz" oldu. Doğruydu mesaj. Tabii kolay olmadı.
- Ne gibi zorluklarla karşılaştın?
Babam yanından ayrılmamı istemedi. Ama ben çok kararlıydım. Annem tayinini İstanbul Bayındırlık'a çıkardı... Kimseyi tanımadan ana kız geldik İstanbul'a. Şartlar zordu ama kazanınca her şeye değdi.
Burası üst sınıfların, piyasada alt sınıflara sahip çıktığı, yardım ettiği bir okul... Bunu bize sağlayan Müjdat Gezen'den Göksel Kortay'a, Mustafa Alabora'dan Şebnem Sönmez'e, Sevinç Erbulak'tan Can Doğan'a, Mehmet Ali Albora'dan Erol Keskin'e, Savaş Dinçel'den Sumru Dinçel'e teşekkür borçluyuz... Ve daha birçok hazineden de çok şey öğrendik. Bunu okurken değil de, piyasaya atıldığım şu dönemde daha iyi anlıyorum.
HAK ETTİĞİNİ YAŞARSIN
* Yeni nesil oyuncular için ne düşünüyorsun?
- Herkes hak ettiğini yaşar, öyle ya da böyle... Vazgeçmemek lazım iyi olmaktan. İyiler dağınık, kötüler birleşmiş. Birleşmek lazım, meslaktaşlarına yardım etmek lazım. Annem kadar sevdiğim, benim için çok özel olan yakın arkadaşım, ablam ve çok şey öğrendiğim Bergüzar Korel'in annesi Hülya Darcan... Hülya Ablamdan da bunu gördüm. Bu işin eskileri, sahip çıkıyorlar dostluklarına... Ve Müjgancığım yine Hülya Ablamdan öğrendiğim bir şey şu: "Bu işin yarısı beklemek ama öyle durup beklemek değil. Sabretmek ve dinlemek... Öğrenmeye doymadım daha...
Gençler birbirine sahip çıkmalı bence. Arkadaş seçilmiş kardeştir ve ben bu konuda şanslıyım. Aynı mesleği yaptığım dostlarım var. Düşüncelerine güvendiğim... Bu çok önemli... Sistemin parçası oluyoruz hepimiz, istemeden köksüz ağaç yapma gayreti var. Bence bunun tek yolu gençlerin birbirlerine sahip çıkması...
* Oyunculukta kuralların var mı? Asla bu role bürünemem, şeklinde, hani Türkan Şoray kuralları gibi...
- Asla olmaz dediğim bir şey yok... Hatta aslalardan korkarım... Hayat son ana kadar sürprizlerle doludur. Senaryoya inandıysam, kendime inandıysam ve gerekliyse hikayeye hizmet ediyorsa "varım"... Kandırılmadığım sürece sorun yok...
- Oyunculuk, hayatında neleri değiştirdi?
Daha çok empati yapıyorsun, daha bir gözlem. Ama yine hocalarımdan öğrendiğim ve gördüğüm şu ki: İyi insan, iyi oyuncudur. Hakkını vermek lazım yaptığın işin. Hak yemeden, es geçmeden. Babam dedi ki bir gün bana "Hayatta oynayan oyunculardan olma, onlar sahnede var olamazlar!"
Büyüdükçe daha iyi anlıyorum ne demek istediğini. Akıl sağlığı gerektiren bir iş oyunculuk, bir o kadar da normal olunmayacak kadar anarmol olmaktan geçen, ince bir çizgi.
- Oyuncu olarak kendini şu anda nerede görüyorsun?
Daha yolun çok başındayım, koşmadım, hatta yürümedim bile. Ama geçenlerde bir bayan taksi şöförü, Nebahat Abla bana dedi ki "Tökezlersen üzülme iyileşeceğini bildiğin bir ayağın var".

HAYALLERİ ÇOK
- Şükran'ın en büyük hayali sorsam?
Tanrı çok büyük... Büyük şeyler istemek lazım... Hayallerim arasında Şener Şen'le oynamak, Hülya Darcan'la aynı sette nefes almak, konservatuar bahçelerinde bahsedilen oyunculardan olmak, annem kadar iyi bir anne olmak, babaannem kadar muhteşem eğlenceli ve çok iyi bir kaynana olmak ve yakın bir zamanda kaybettiğim babaannem ve dedemin hikayelerini sahneleştirip oynamak, Ryan Goslıng'le oynamak, Alpacıno'yla çay içip sohbet etmek, Sezen Aksu'ya 'kaç şekerli çay içiyorsunuz' diye sormak, Uğur Yücel, Erkan Can, Haluk Bilginer, Sumru Yavrucuk Türkan Şoray, Hülya Darcan, Hale Akınlı ve daha birçok insanla set paylaşıp onlara Yeşilçam'ı, Yılmaz Güney'i sormak, tiyatroyu sormak... Aaaaa bir de Hababam Sınıfı'nda oynamak ve o dönemde yaşamak isterdim. Müjdat Hoca gibi bedava öğrenciler okutmak, daha bir sürü hayal tabii...
SİNEMA YAKINDA
- Ufukta bir de sinema projen var...
Evet... "Cin Geçidi"... Bize ait korkuların olduğu, kurgusunun ve karakterlerinin iyi olduğu bir proje. Çok genç yönetmenimiz Özgür Selvi... Film icabı senaryonun yönetmenimize ait olduğu bir iş.
- Rolünden bahseder misin?
Pınar karakterini canlandırıyorum. Yeni evli... Bir grup gencin başına gelen korkunç şeyleri anlatıyor... Bu oynadığım rolde korkacağım, korkmamdan korkacaklar ve bambaşka bir karakter ile öne çıkacağım. Çok mutluyum bu işin parçası olduğum için. Umarım iyi olur.
- Ne zaman vizyona girecek?
Çekimler haftaya... Daha okuma ve çalışma üstüne konuşma aşamasındayız.
YAZAR OLACAK
- Anlatımın yazı yeteneğin olduğunu gösteriyor. Yazmakla aran nasıl?
Çok küçük yaşta "Siyah İnci" adlı bir kitap yazmaya kalkışmıştım. Boş zamanlarımda öykü yazarım. Bir gün mutlaka kitap yazacağım fakat 40'ından önce değil. Artık, ne kadar yaşanmışlık varsa o kadar güzel hikayeler çıkar diye düşünüyorum. Yaşanmışlıkların, kitabım için tarifsiz bir hazine olacağını düşünüyorum.
- Herhalde senaryo yazmayı da denersin?
Aslında o konuda da kendimi yavaş yavaş geliştiriyorum. Hatta bir arkadaşıma bu konuda yardım ettim. Filminde kullanacak. Hayallerimden biri de bu... Kendi hikayelerimin süslediği, içinde oynamasam da, arkasında olacağım bir 'iş'te bulunmak, senarist olarak da adımı duyurmak çok güzel olurdu...